Türkiyede vitray sanatı


TÜRKİYEDE VİTRAY SANATI
İslam mimarisine cam, pencere vitrayı olarak girmiş, kadeh, sürahi, kandil, tabak gibi günlük yaşantının gereçleri olarak geniş ölçüde kullanılmıştır. İslam sanatında cami İşleri XII. Yüzyıl sonlarında Memluklu ve Eyyubi devirlerinde en parlak devresine ulaşmıştır. 

Türk sanatı içinde camın kullanıldığı Orta Asya` da yapılan kazılar sonucu ele geçen cara parçaları ile açıkça görülmektedir. Anadolu` ya gelip yerleşen Selçuklular cam eşyayı da beraberlerinde getirmiştirler. 
Selçuklu mimarisinde genelde Artuklular da görülen şemsiye denen camlar kullanılmıştır. 
Selçuklu yapılarındaki cam işlerinin çok iyi geliştiği de pencerelerdeki bazı izlerden anlaşılmaktadır. 
Bu devir mimarisinde cam abidevi yapılarda binaları aydınlatmaktan ziyade dekoratif bir güzellik veren Filgüzü desenli, alçı pencereler kullanılmıştır. Selçuklularda bu işçiliğe Revzen denilmektedir. Konya ile Beyşehir Gölü batısında Selçuklu Sultanı Alaadin Keykubat (1219-1237) m yaptırdığı Kubat - Abad Sarayları kalıntılarında, saray odalarını dolduran molozlar temizlenirken, saray pencerelerine ait ve çoğu yuvarlak ve çoğu bombeli pek çok renkli cam parçası bulunmuştur. 

1965 yılında Kubat - Abad` ta yeniden yapılan kazılarda yine bol miktarda mavi, yeşil, san, kahverengi renklerdeki kalın kenarlı yuvarlak bu cam parçalarının kalın alçı gözeneklere yerleştirilerek vitray halinde sarayı süslemiş olacağı düşünülmektedir. 
 Osmanlı cam işleri önceleri Selçukluların etkisi altında gelişip daha sonra kendine özgü yeni bir üslup meydana getirmiştir. 
İstanbul fethinden sonra Osmanlıların cam imalat merkezi olmuş ve cam sanayi büyük gelişme göstermiştir. 
Özellikle bu gelişmeyi renkli pencere camlan ile kandiller, sürahiler, vazolar, fincanlar üzerinde görmek mümkün XVI – XVIII. yüzyıllarda İstanbul` da yapılan cam İşlerinin ünü diğer ülkelere de yayılmıştır. 

Cam imalatından ayrı olarak bazı dış memleketlerden de ithalat yapılmıştır. Osmanlı döneminde birçok cam atölyesi bulunduğu halde büyük tabaka cam dökülmesi mümkün olmamıştır. Çubuklu ve Beykoz` da bulunana cam atölyelerinde iyi kalite cam ve billur cam eşyalar üretilmiştir. Özellikle " çeşni bülbül " denilen vazo türüyle büyük ün yapmışlardır. 
Düz cam, renkli cam ve billur cam olmak üzere3 tür cam üretilmiş ve Revzen-i menkuş (nakışlı pencere) uygulamaları yapılmıştır. 
Büyük pencere düzeylerinin kaplaması için, küçük boyutlu cam parçalan bir kayıt sistemi içinde bir araya getirilerek kullanılan bir teknik olan Revzen-i menkuş cam dökme tekniğinin gelişmesi, renkli camların dökülmesi, cam kesimini kolaylaştıran aletlerin ortaya çıkmasıyla bu pencereler çok değişik tekniklerde yapılır olmuş ve böylece kendine özgü bir sanat dalı olmuştur. 
İşlevsel görevi yanı sıra dinsel yapıların iç süslemelerinde vazgeçilmez bir öğe olmuştur. 

 Osmanlı döneminde, öbür sanat dallarında olduğu gibi alçı revzenlerin en iyi örnekleri XVI. yüzyılda görülür. 
Bunlarda nar çiçeği, lale, karanfil gibi klasik süsleme sanatının en kendine özgü motifleriyle geometrik süslemeler büyük yer tutar. 
Bu dönemin en başarılı revzenleri arasında günümüze ulaşan en ünlü Örnek İstanbul Süleymaniye.